SON GÜNLERDEKİ TOPHANE OLAYLARININ HATIRLATTIKLARI
ORTALIĞI KARIŞTIRACAK YAYINLARA NASIL DAVRANMAK GEREKİYOR
Münafıkların bazı haberleri menfi maksadlarına göre tahrif ederek veya uydurma ve yalan haberlerle efkâr-ı ammeyi şaşırtan ve yanlış yollara tahrik eden neşriyatlarından da Kur’an mü’minleri ikaz ediyor. İşte Kur’anda her zamana ders niteliğinde toplumun huzurunu bozan bu müfsitlere karşı buyuruluyor ki:
“Emnn ü asayişi, ahlâk ve huzuru ihlal ve ifsad edenlere karşı celal ve azametle buyuruluyor ki:
(33:60) لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ celalim hakkı için söylerim ki: Eğer vazgeçmezlerse o münafıklar münafıklıktan وَالَّذِينَ فِى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ ve o kalblerinde maraz bulunanlar وَالْمُرْجِفُونَ فِى الْمَدِينَةِ ve şehirde eracif neşredenler..
İrcaf: Aslında zelzele manasına olan “recfe”den me’huz olarak ortalığı sarsacak tahrikât yapmak demektir ki, fiilî de olur, kavlî de. Bundan dolayı yalan yanlış uydurma havadisler neşretmeğe ircaf denildiği gibi o yoldaki yalanlara da eracif denilir. Bunu yapanlar içinde münafıklar dahi varsa da ayrıca zikrolunması daha başkalarını da göstermiş oluyor ki, Medine ve civarındaki Yahudilerdir. Bütün bunlar akıllarını başlarına alıp bu fena huylardan tevbekâr olarak bu yaptıklarından vazgeçmezlerse لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ azamet-i şanımla mutlak ve muhakkak seni onlara iğra (hırslandırmak) ederim -musallat kılar, saldırtırım…” (Elmalı Tefsiri.3929)
O halde mü’minler, münafıkların beyan edilen planlarından uyanık olup, neşriyatlarına aldanmamalıdırlar. Ve gereken mukabeleyi göstermeli ve cevabını vermelidirler. Her şehirde bu tarz münafıklar bulunabileceğini Kur’an haber vermektedir.
Meselâ: “ (4:83) وَاِذَا جَاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِهِ
“Bir de kendilerine emniyet veya havfe müteallik tatlı veya acı bir emir, bir haber, bir şey geldi mi, hemen neşr ü ifşa ediveriyorlar; doğru mu değil mi, menafi-i umumiyet nokta-i nazarından neşri caiz mi düşünmeden, danışmadan işaa ediyorlar.” Burada gazetecilerin de hallerine temas eden bir ihtar vardır.
وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰى اُولِى الْاَمْرِ Bunlar da işittikleri haberi Peygamber’e ve ulü-l emre yani o işe salahiyyet ve ihtisası bulunan zevata veya ümeraya redd ü irca’ etseler, danışsalar veya havale eyleseler, لَعَلِمَهُ الَّذٖينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ onu içlerinden malumat ve tecrübeleri, hüsn-ü nazar ve basiretleri sayesinde istinbat u istihrac edebilecek olanlar her halde bilirler, ne yapılacağını anlar anlatırlardı.” (E.T.1402)
Mezkûr âyetten anlaşılıyor ki bir ülema heyeti, yani şûra-i İslâm mercii bulunmalı ve neşriyat vasıtalarını sansür etmeli veya mühim haberlerin neşrinde naşirler, bu şûraya müracaat edip neşir izni almalıdırlar. Zira efkâr-ı ammeyi teşviş eden ve maslahat-ı umumiyeye zarar veren fikir ve haberler neşretmek, hukuk-u ümmete tecavüz mahiyetindedir.
Bu türlü neşriyatla ifsadat yapan müfsidlere Bediüzzaman Hazretleri şöyle hitab ediyor:
“İ’lem ey hitabet-i umumiye sıfatı ile gazete lisanıyla konferans veren muharrir! Sen, kendi nefsini aşağı göstermeye ve nedamet ederek kusurlarını ilan etmiye hakkın var.
Fakat şeair-i İslâmiyeye zıd ve muhalif olan herzeler ile İslâmiyeti lekelendirmeğe kat’iyyen hakkın yoktur. Seni kim tevkil etmiştir? Fetvayı nereden alıyorsun?
Hangi hakka binaen milletin namına, ümmetin hesabına İslâmiyet hakkında hezayanları savurarak dalaletini neşr ve ilan ediyorsun?
Milleti, ümmeti kendin gibi dâll zannetme. Dalaletini kime satıyorsun? Burası İslâmiyet memleketidir. Yahudi memleketi değildir.
Cumhur-u mü’minînin kabul etmediği bir şeyin gazete ile ilanı, milleti dalalete davettir, hukuk-u ümmete tecavüzdür. Bir adamın hukukuna tecavüze cevaz-ı kanunî olmadığı halde, koca bir milletin belki âlem-i İslâmın hukukuna hangi cesarete binaen tecavüz ediyorsun? Ağzını kapat!..” (M.N.89)
“Ey müslümanlar, (4:83) وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ sizin üzerinizdeki Allah’ın bu fazl ü rahmeti yani böyle peygamber ve istinbata muktedir ehl-i ilm ulü-l emr ile tarîk-ı hakka irşad ve hidayeti olmasa, لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَليلًا muhakkak ki siz ekseriyetle şeytana, şeytan gibi münafıklara uyardınız, onların aldatıcı re’y ü fikirlerine tabi olur, fena yollara sürüklenirdiniz, uymadığınız husus veya uymayan rical pek az olurdu.” (E.T.1405)
İşte bu hakikat gösterir ki, hakiki mü’min hidayete ermek için sadakatla dinî düsturlara bağlı kalır, dinde beşerî anlayışlara iltifat etmez.
O halde mü’minler, münafıkların beyan edilen planlarından müteyakkız olup, neşriyatlarına aldanmamalıdırlar.