OTUZÜÇ EHADÎS-İ ŞERİFE (Gayr-ı Münteşir)
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri üçüncü defa girdiği Afyon Medrese-i Yusufiyesinde şu gelen 33 ehadîs-i şerifeyi kendi evrad defterinde yazmış, bilâhere bazı Nur talebeleri de kendi defterlerinde kaydetmişler. Bunların bazılarını Üstadımız kendi kalemiyle tashih edip bazı Arabî ve Türkçe haşiyeler ilâve etmiştir.
Risale-i Nur’un talebe-i ulûm şerefini kazandıran ve ilim içinde hakikata bir yol açan mesleğini bu hadîs-i şerifler beyan etmektedirler. Bu hakikatı ifade için merhum muallâ Üstadımız Emirdağ-1 sh: 90’da:
“Ehl-i velayetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazet ile gördüğü hakikatlar ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-ı imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur ibadet yerinde ilim içinde hakikata bir yol açmış, sülûk ve evrad yerinde mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış ve İlm-i Tasavvuf ve Tarîkat yerinde doğrudan doğruya İlm-i Kelâm içinde ve İlm-i Akide ve Usûl-üd Din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki; bu asrın hakikat ve tarîkat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalaletlere galebe ediyor” diye beyan buyurmuşlardır.
Mustafa Sungur
1- تَعَلّمُوا الْعِلْمَ فَاِنّ تَعْلِيمَهُ لِلّهِ خَشْيَةٌ وَ طَلَبُهُ عِبَادَةٌ وَ مُذَاكَرَتُهُ تَسْبِيحٌ وَ الْبَحْثُ عَنْهُ جِهَادٌ
Meali: İlmi öğreniniz! Çünki, onun öğrenilmesi Allah’a karşı haşyettir, talebi ibadettir, müzakeresi tesbihtir, ondan bahis ise cihaddır.
2- سَاعَةُ عَالِمٍ يَتَّكِئُ عَلَى فِرَاشِهِ يَنْظُرُ فِى عِلْمِهِ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ سَبْعِينَ سَاعَةً
Meali: Bir âlimin, yatağına yaslanarak ilmine (kitabına) bir saat bakması, yetmiş saat ibadetten hayırlıdır.
3- طَالِبُ الْعِلْمِ طَالِبُ الرَّحْمَانِ، طَالِبُ الْعِلْمِ رُكْنُ اْلاِسْلاَمِ وَ يُعْطَى اَجْرُهُ مَعَ النَّبِيِّينَ
Meali: İlmin talibi (talebesi), Rahman’ın talibidir. İlmin talebcisi, İslâmın rüknüdür. Onun ecr u mükâfatı, Peygamberlerle beraber verilir.
4- طَلَبُ الْعِلْمِ اَفْضَلُ عِنْدَ اللَّهِ مِنَ الصَّلاَةِ و الصِّيَامِ وَ الْحَجِّ والْجِهَادِ فِى سَبِيلِ اللَّّهِ
Meali: İlim taleb etmek, Allah’ın katında (nafile) namaz, oruç ve haccdan ve fî-sebilillah olan cihaddan efdaldir.
5- عَالِمٌ يُنْتَفَعُ بِعِلْمِهِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ عَابِدٍ
Meali: İlminden menfaat görülen bir âlim, bin âbidden hayırlıdır.
6- وَيْلٌ لِمَنْ طَلَبَ الدّنْيَا بِالدّينِ
Meali: Din ile dünyayı taleb edenlere veyl olsun.
7- كَلِمَةُ حِكْمَةٍ يَسْمَعُهَاالرَّجُلُ قَدْ يَكُونُ خَيْرًالَهُ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ وَجُلُوسُ سَاعَةً عِنْدَ مُذَاكَرَةِ الْعِلْمِ خَيْرٌ مِنْ عِتْقِ رَقَبَةٍ
Meali: Bir adamın, bir hikmet kelimesini işitmesi, bazan olur ki, ona bir sene ibadetten hayırlı olur. Ve bir saat ilim müzakeresi yanında oturmak, bir köle âzad etmekten daha hayırlıdır.
8-لاََنْ يَهْدِى اللّهُ عَلَى يَدَيْكَ رَجُلاً خَيْرٌ لَكَ مِمّا طَلَعَتْ عَلَيْهِ الشّمْسُ
Meali: Cenab-ı Hak bir adamı senin elinle (vasıtanla) hidayete getirmesi, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha çok sana hayırlıdır.
9- لَنْ يَجْمَعَ اللّهُ عَلَى هذِهِ اْلاُمّةِ (*) سَيْفَ الدّجّالِ وَ سَيْفَ الْمَلْحَمَة
Meali: Cenab-ı Allah şu ümmetin üstünde hem Deccal’ın kılıncını, hem de büyük harb kılıncını beraber cem’ etmeyecektir.
(*) Melhame-i Kübra olan İkinci Harb-i Umumî âlem-i İslâmı hırpalamadığı işaretiyle; İslâmlar içinde bir Deccal âlem-i İslâmı başka bir tarzda hırpalayacak. -Said-ün Nursî-
10- لَنْ تَزَالُ الْخِلاَفَةَ فِى وِلْدِ عَمّى صِنْوِ اَبِى الْعَبّاس حَتّى يُسَلِّمُوهَا اِلَى الدّجّالِ
Meali: Hilafet, babamın kardeşi amcam Abbas’ın oğullarından zâil olmayacak, tâ onu Deccal’a teslim edinceye kadar.
11- لَوْ وُزِنَ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ وَ دَمُ الشُّهَدَاءِ لَرُجِّحَ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ عَلَى دَمِ الشُّهَدَاءِ
Meali: Ülemanın mürekkebiyle, şüheda kanı müvazene edilse; muhakkak ki, Allah yanında ülemanın mürekkebi, şühedanın kanına racih gelecektir.
12- لَيْسَ الشّدِيدُ الّذِى يَغْلِبُ النّاسَ وَلكِنّ الشّدِيدَ الّذِى يَغْلِبُ نَفْسَهُ عِنْدَ الْغَضَبِ
Meali: Şedid, kuvvetli kahraman o değildir ki; insanları mağlub etsin. Belki kahraman odur ki, gazab ve hiddet ânında nefsini mağlub eder.
13- مَا اَهْدَى مُسْلِمٌ ِلاَخِيهِ هَدِيَّةً اَفْضَلَ مِنْ كَلِمَةِ حِكْمَةٍ يَزِيدُهُ هُدًى وَ يَرُدُّهُ بِهَا عَنْهُ رِدًى
Meali: Bir müslümanın bir müslüman kardeşine vereceği, onun hidayetini arttıran ve onunla ondan kötülüğü kaldıran bir hikmetli sözden daha efdal bir hediye yoktur.
14- مَا بَيْنَ خَلْقِ آدَمَ اِلَى قِيَامِ السّاعَةِ اَمْرٌ اَكْبَرَ مِنَ الدّجّالِ (*)
Meali: Halk-ı Âdem’den (AS) tâ kıyamete kadar âlem-i insaniyet arasında Deccal hâdisesinden daha büyük bir emr, bir mes’ele yoktur.
(*) İslâmda bir rivayette üç Deccal gelecek, bir rivayette Deccal vazifesini gören 27 Deccal. -Said-ün Nursî-
15- مَنْ اَتَاهُ الْمَوْتُ وَ هُوَ يَطْلُبُ الْعِلْمَ كَانَ بَيْنَهُ وَ بَيْنَ اْلاَنْبِيَاءِ دَرَجَةٌ
Meali: Bir ilim talebesi, ilmi tahsil ederken eceli gelse vefat etse; onun derecesi ile, enbiya derecesi arasında, bir derece (peygamberlik mertebesi) kalır.
16- مَنْ تَعَلَّمَ بَابًا مِنَ الْعِلْمِ (اى مِنَ الْعِلْمِ اْلاِيمَانِىِّ وَ التَّحْقِيقِىِّ) عَمِلَ بِهِ اَوْ لَمْ يَعْمَلْ بِهِ كَانَ اَفْضَلَ مِنْ صَلاَةِ اَلْفَ رَكْعَةٍ. فَاِنْ هُوَ عَمِلَ بِهِ اَوْ عَلَّمَهُ كَانَ لَهُ ثَوَابُهُ وَ ثَوَابُ مَنْ يَعْمَلُ بِهِ اِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ
Meali: “Kim ki ilimden (yani ilm-i imanî ve tahkikîden) bir bâb, (bir mes’ele) taallüm ederse, onunla amel etsin etmesin, bin rek’at (nafile) namazdan efdaldir. Eğer (öğrenmekle beraber) amel de ederse, yahut onu başkasına öğretirse, o zaman tâ kıyamete kadar onun o (büyük) sevabı ve onunla amel edenin sevabı onun olacaktır.
17- مَنْ طَلَبَ بَابًا مِنَ الْعِلْمِ لِيُحْيَى بِهِ اْلاِسْلاَمَ كَانَ بَيْنَهُ وَ بَيْنَ اْلاَنْبِيَاءِ دَرَجَةٌ
Meali: Kim ki İslâmı ihya etmek niyetiyle ilimden bir bâb tahsil ederse, onun derecesiyle Peygamberlerin derecesi arasında yalnız bir derece kalmış olur.
18- لاَ يَجْتَمِعُ اَرْبَعَةٌ فِى الْمُؤْمِنِ اِلاَّ اَوْجَبَ اللَّهُ بِهِنَّ الْجَنّةَ : اَلصِّدْقُ فِى اللِّسَانِ وَ السَّخَاءُ فِى الْمَالِ وَ الْمَوَدّةُ فِى الْقَلْبِ وَ النَّصِيحَةُ فِى الْمَشْهَدِ وَ الْمَغِيبِ
Meali: Bir mü’minde dört şey (dört ahlâk) içtima’ ettiği zaman, Cenab-ı Hak (o dört ahlâk ile) ona Cennet’i vâcib etmiş olur:
1) Lisanda sıdk, doğruluk (yani yalan söylememek)
2) Malda seha, cömertlik
3) Kalbde meveddet
4) Hazırda ve gaibde olanlara nasihat etmek.
19- يَكُونُ فِى اَحَدِ الْكَاهِنِينَ رَجُلٌ يُدَرِّسُ الْقُرْآنَ (يعنى يُدَرِّسُ حَقِيقَةَ الْقُرْآن) دِرَاسَةً لاَ يُدَرِّسُهَا اَحَدٌ يَكُونُ بَعْدَهُ
Meali: Kâhinlerden birisi (bir adam) gelecek, Kur’anı (Kur’anın hakikatlarını) öyle bir tarzda ders verecektir ki, ondan sonra onun gibi o ders ve talimi veren olmayacak.
20- اِذَا جَاءَ الْمَوْتُ لِطَالِبِ الْعِلْمِ وَ هُوَ عَلَى هذِهِ الّحَالَةِ مَاتَ وَ هُوَ شَهِيدٌ
Meali: Bir ilim talebesi, ilmi tahsil etmekte iken vefat etse, şehiddir.
21- اَفْضَلُ الْعِلْمِ اَلْعِلْمُ بِاللّهِ (اى اْلاِيمَانِىّ) قَلِيلُ الْعَمَلِ يَنْفَعُ مَعَ الْعِلْمِ وَ كَثِيرُ الْعَمَلِ لاَ يَنْفَعُ مَعَ الّجَهْلِ
Meali: İlmin efdali ilm-i billahdır (yani, iman ilmidir). Bu ilim ile az olan amel, (ilim ile olduğu için) menfaat verir. Fakat çok amel, cehl ile olsa menfaatsizdir.
22- اَكْرِمُوا حَمَلَةَ الْقُرْآنِ
Meali: Kur’anın hamelelerine ikram, hürmet ediniz.
23- اَكْرِمُوا الْعُلَمَاءَ فَاِنَّهُمْ وَرَثَةُ اْلاَنْبِيَاءِ
Meali: Ülemaya (hürmet ediniz) ikram ediniz. Çünki ülema, peygamberlerin vârisleridir.
24- اِنّ اللّهَ عَزّ وَ جَلّ لَيَبْتَلِىَ الْعَبْدَ الْمُؤْمِنَ وَمَا يَبْتَلِيَهُ اِلاّ لِكَرَامَتِهِ عَلَيْهِ
Meali: Cenab-ı Allah Azze ve Celle mü’min kulunu tecrübe ve imtihan için musibete, belaya giriftar eder. Fakat onun bu ibtila ve denemesi, o mü’min kulun üstünde keramet ve ikramını izhar içindir.
25- اِنّ السّعِيدَ لَمَنْ جُنِّبَ الْفِتَنَ وَ لَمَنِ ابْتُلِىَ فَصَبَرَ فَوَاهًا ثُمَّ وَاهًا
Meali: Said, fitnelerden uzak kalınmış kimse ve musibet ve fitneye giriftar olduğu halde sabreden kişidir. Böylesi adam ise çok garib, pek nadirdir.
26- اِنّ الْفِتْنَةَ تَجِىءُ فَتَنْسِفُ الْعِبَادَ نَسْفًا وَ يَنْجُو الْعَالِمَ عَنْهَا
Meali: Muhakkak fitne gelmektedir. İbadı (insanları) parça parça edecektir. Ancak âlimler ondan kurtulurlar.
27- اِنّهُ سَيُصِيبُ فِى آخِرِ الزَّمَانِ بَلاَءٌ شَدِيدٌ وَلاَ يَنْجُو مِنْهُ اِلاَّ رَجُلٌ عَرِفَ دِينَ اللَّهِ فَجَاهَدَ عَلَيْهِ بِلِسَانِهِ وَ قَلْبِهِ فَذَلِكَ الَّذِى سَبَقَتْ لَهُ السَّوَابِقُ
Meali: Âhirzamanda şiddetli ve dehşetli bir bela gelecek, herkese isabet edecek. Ondan kurtulan olmaz. Ancak Allah’ın dinini bilen ve ona göre lisanıyla ve kalbiyle mücahede eden bir adam kurtulacak. O ise, ona sâbıkların, geçmişlerin mesleği sebkat etmiştir. Bir de Allah’ın dinini bilip tasdik eden birisi kurtulacak.
28- اَنَا اَجْوَدُ وَلَدِ آدَمَ وَ اَجْوَدُهُمْ مِنْ بَعْدِى رَجُلٌ عَلِمَ عِلْمًا فَنَشَرَ عِلْمَهُ يُبْعَثُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ اُمّةً وَحْدَهُ
Meali: Benî Âdem’in en cömerdi ve en kerimi ve en sahîsi benim. Benden sonra onların en kerimi ve en cevvadı ise bir recül (bir adam)dır ki; o adam (hususi) bir ilim bilecek ve o ilmini neşredecektir. Kıyamet gününde müstakil bir ümmet halinde ba’s olunacaktır.
29- اَلاَ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَ عَلَّمَهُ وَ عَلَّمَ مَا فِيهِ فَاَنَا لَهُ سَائِقٌ وَ دَلِيلٌ اِلَى الْجَنَّةِ
Meali: Kur’anı öğrenen ve öğreten ve içindeki hakaikı ders verenler bilmiş olsunlar ki, (kıyamet gününde) onların Cennet’e girmelerine saik ve delil ben olacağım.
30- اِيّاكُمْ وَ الْبِدَعُ فَاِنّ كُلّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَ كُلّ ضَلاَلَةٍ تَصِيرُ اِلَى النّارِ
Meali: Sakın bid’atlara yanaşmayınız. Çünki bütün bid’atlar dalalettir, bütün dalaletler de Cehennem’e gider.
31- لَيْسَ مِنّا مَنْ تَشَبّهَ بِغَيْرِنَا، لاَتَشَبّهُوا بِالْيَهُودِ وَلاَ بِالنّصَارَى
Meali: Bizden gayrısına kendini benzeten, bizden değildir. Sakın Yahudi ve Hristiyanlara kendinizi benzetmeyiniz.
32- اَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ
Meali: Cihadın en efdali odur ki; eğri yolda olup hakka karşı mümanaat gösteren en cebbar hükümdarlara, kumandanlara karşı hak söz söylemektir.
33- اَفْضَلُ الْجِهَادِ اَنْ يُجَاهِدَ الرّجُلُ نَفْسَهُ وَ هَوَاهُ
Meali: Cihadın en faziletlisi, kişinin kendi nefs ü hevasına karşı mücahede etmesidir.
Not: Türkçe mealler, Abdülkadir Badıllı tarafından verilmiştir.
www.ittihad.com.tr