Mehdi ve Mehdiyet

Ümmetin Ümit Kaynağı

MEHDİ VE MEHDİYET

Zamanımızda Mehdi meselesinden çokca bahsedilmekte ve bu mevzu merak ve dikkatleri celbetmektedir. Bu sahada yaygınlaşan farklı fi­kirler hakikatin öğrenilmesini ve gösterilmesi ih­tiyacını doğurmaktadır. Bu ihtiyaca dinî ve ilmî bir cevap olmak üzere Risale-i Nur eserle­rinden yaptığımız bir kısım tespitleri efkâr-ı ammeye arzetmekle yanlış anlayışlara düşül­meyeceğini ümit etmekteyiz.

Gerçi bu Mehdi meselesi hak­kında hayli rivayetler ve izahlar vardır. Ve bu me­sele âhirzaman alâmetlerinden olduğundan hak­kındaki rivayetlerin çoğu müte­şabih olup te’vil ve izah gerektirmektedir..

Maidet-ul Kur’an kitabında Ahirzamanda ortaya çıkacak Mehdi ve Deccal gibi şahısların “hemzaman” olacakları beyan edilmektedir ki, bu mesele; Mehdi ve İslam Deccalını tanımak için muhim bir ölçüdür.

Süfyan denilen İslâm deccalının varlığı hakkında bir çok hadis vardır. Bunlardan birisi için bk: el-Hâkim, el-Müstedrek: 4:520.

Bediüzzaman Hazretleri bu mesele ile alâ­kalı olarak Beşinci Şua’yı ve diğer bazı bahis­leri yaz­mış ve müteşabih rivayetlerin istikametli mânâla­rını nazara vermiştir.

Beşinci Şuanın başlarında şöyle bir izah yer almaktadır:

فَقَدْ جَاءَ اَشْرَاطُهَا

(47:18) âyetinin bir nüktesi, bu za­manda akîde-i avâm-ı mü’minîni vi­kaye ve şübehattan muhafaza için ya­zılmış. Âhirzamanda vukua gelecek hâdisâta dair hadis­lerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’âniye gibi, derin mânâları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bile­mez. Belki tefsir yerinde tevil eder­ler.

وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ اِلاَّ اللّهُ وَ الرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ     (3:7)

sırrıyla, vuku­un­dan sonra tevilleri anlaşılır ve mu­rat ne ol­duğu bilinir ki, ilimde râsih olanlar   آمَنّا بِهِ كُلّ ٌ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاdeyip o gizli hakikat­leri izhar ederler.» (Şualar sh: 578)

Kıyamet alâmetleri hakkındaki hadisleri müteşabih (yani: maksadı açık ifade et­meyip mecazen ifade eden) hadisler olma­sının bir hik­metini Bediüzzaman Hazretleri şöyle açıklar:

«İman ve teklif, ihtiyar dairesinde bir imti­han, bir tecrübe, bir müsabaka olduğun­dan, per­deli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik ede­cek derecede zarurî ol­maz.

Tâ ki, Ebu Bekir’ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil’ler esfel-i sâfilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet için­dir ki, mucizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâ­met-i kıyamet ve eşrât-ı saat, bir kısım müte­şabihat-ı Kur’âniye gibi kapalı ve tevilli oluyor. Yalnız, güneşin mağripten çıkması bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğin­den, tevbe kapısı kapanır, daha tevbe ve iman makbul olmaz.

Çünkü, Ebu Bekir’ler Ebu Cehil’ler ile tasdikte beraber olur­lar. Hattâ Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nüzûlü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hattâ Deccal ve Süfyan gibi eşhâs-ı müt­hişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.» (Şualar sh: 579)

Yine aynı mevzuda Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

«Âhirzamanda Hazret-i İsa (a.s.) nüzulüne ve Deccalı öldürmesine ait ehâdis-i sahihanın mânâ-yı hakikîleri anla­şılmadığından, bir kısım zahir ulemalar, o ri­vayet ve hadislerin zahirine ba­kıp şüpheye düşmüşler; veya sıhhatini inkâr edip, veya hurafevâri bir mânâ verip, âdetâ muhal bir sureti bekler bir tarzda avâm-ı Müslimîne za­rar verirler. Mülhidler ise, bu gibi zahirce akıldan çok uzak hadisleri serrişte ederek ha­kaik-i İslâmiyeye tezyifkârâne bakıp taarruz ediyorlar. Risale-i Nur, bu gibi ehâdis-i müteşâbihenin hakiki tevillerini Kur’ân feyziyle göstermiş. » (Kastamonu Lâhikası sh: 80)

Kontrol et

Mehdiyetin Üçüncü Vazifesi (Devresi)

MEHDİYETİN ÜÇÜNCÜ VAZİFESİ (DEVRESİ) İman Kur’an hizmeti olarak başlayan bu Risale-I Nur hizmeti, inşallah geniş …