HOCA, DİN ADAMI, MÜRŞİD GİBİ KİMSELER BİLFİİL SİYASETE, İDAREYE KARIŞMAZLAR
İslam tarihi boyunca hakiki mürşidler idareye karışmamış, sadece gerek gördüğü yerlerde tavsiye ve ikazlarda bulunmuştur.
Asrımızda Bediüzzaman Hazretleri ise, müsbet olarak nitelendirdiği Demokrat Partinin dindar başbakanını ve bazı bakan ve mebuslarını sadece ikaz etmiş ve bazı tavsiyelerde bulunmuştur.
Sonuçta da bu tavsiye ve ikazları yaptılar veya yapmadılar diye onları sorgulamamıştır. Bunun yanında siyasete girmek isteyenleri de serbest bırakmış ve şahsı adına girebileceklerini söylemiştir. Yani dini, dindarlığı veya hocalığı veya camide bulduğu cami cemaatini veya iman dersi için gelenleri, kişinin şahsi nufuzuna kullanmasını uygun bulmamıştır. Bu hususlarda çok mektublarından en önemlilerinden birisi budur:
«Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi ve dahil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinat olur. Fakat siyaset hesabına değil, belki Nur’ların intişarı ve maslahatı hesabına, bazı kardeşler, Nurlar namına değil, belki kendi şahısları namına girebilir.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 160)
«Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünki halisane hizmet-i Kur’aniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor.» (Şualar sh: 362)
«Aziz kardeşlerim, siz kat’î biliniz ki: Risale-i Nur ve şakirdlerinin meşgul oldukları vazife, rûy-i zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için dünyevî merak-aver mes’elelere bakıp, vazife-i bâkıyenizde fütur getirmeyiniz. Meyvenin Dördüncü Mes’elesini çok defa okuyunuz, kuvve-i maneviyeniz kırılmasın.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 43)
Nur Mesleğinin esaslarından biri de, siyasetten uzak durmak düstur ve esasıdır.
İman hizmetindeki hakiki şakirdlerin siyasî faaliyetlere girmemelerine dair Risale-i Nurdaki ikazlardan bir kısımlarıdır:
«İman hizmeti, iman hakaiki, bu kâinatta herşeyin fevkindedir hiç bir şeye tâbi’ ve âlet olamaz.» (Kastamonu Lâhikası sh: 137)
«Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.
«Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir. … Bu asırda, Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur’un hakikatına ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsine, hakaik-ı imaniye muhafazasında tecdid vazifesini yaptırmış.» (Kastamonu Lâhikası sh: 189)
«Risale-i Nur şakirdleri dünya siyasetine ve cereyanlarına ve maddî mücadelelerine karışmıyorlar ve ehemmiyet vermiyorlar ve tenezzül etmiyorlar.» (Şualar sh: 271)
«Hem Kur’an bizi siyasetten şiddetle men’etmiş. Evet Risale-i Nur’un vazifesi ise, hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi de dehşetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karşı, imanî olan hakikatlarla gayet kat’î ve en mütemerrid zındık feylesofları dahi imana getiren kuvvetli bürhanlar ile Kur’ana hizmet etmektir. Onun için Risale-i Nur’u hiçbir şeye âlet edemeyiz.» (Şualar sh: 349)
«Benim ile temas eden bütün dostlarım bilirler ki siyasete değil karışmak, değil teşebbüs, belki düşünmesi dahi esas maksadıma ve ahval-i ruhiyeme ve hizmet-i kudsiye-i imaniyeme muhaliftir ve olamıyor. Bana nur verilmiş, siyaset topuzu verilmemiş.
Bu halin bir hikmeti şudur ki hakaik-i imaniyeye müştak ve memuriyet mesleğine giren birçok zatları, bu hakaika endişeli ve tenkidkârane baktırmamak, onlardan mahrum etmemek için, Cenab-ı Hak kalbime siyasete karşı şiddetli bir kaçınmak ve bir nefret vermiştir kanaatındayım.» (Tarihçe-i Hayat sh: 221)
İman tebliğinde bulunanların dikkat etmesi gereken durumlar.
«Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünki iman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahibleri var. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zendekaya, dalâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 180)
«Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok ve Risale-i Nur, rıza-i İlahîden başka hiç bir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensubları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlarını ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz, fakat siyaset noktasında değil. Çünki iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost düşman derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliği, bu manayı zedeler. İhlas kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nur’u hiç bir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.» (Emirdağ Lâhikası-II sh: 36)
Risale-i Nur, siyaset-i İslâmiyeye de alet olamayacağını bildiren Said Nursi Hazretleri diyor ki:
«İnkişafa başlayan İslâm birlik fikri ve ittihad-ı İslâm siyaseti, Risale-i Nur’u kendine bir kuvvet, bir âlet yapmaya çalışacaktı ve bizleri siyaset-i İslâmiyeye bakmaya mecbur edecekti. Halbuki Risale-i Nur’un mesleğindeki sırr-ı ihlâs iman, Kur’ân hakikatlerinden başka hiçbir şeye âlet, tâbi olmadığı…» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 257)
Siyasetten uzak durmayı beyan eden mezkûr nakiller, hakiki şakirdlerin –siyasîleri ikaz etmeleri müstesna– bilfiil siyasete girmemelerini sarahatla ortaya koyar. Hakiki şakird ise, takva ehli, hizmet ehli, istiğna düsturu sahibi, iktisad düsturu sahibi hülasa nurun esasaları sahibi hakiki dindardır. Bu düsturlarla yaşamak mecburiyetindedir. Siyasete, idareye hülasa geniş daireye iştihası varsa şahsı adına girer, orada hizmet eder. Yoksa hem nur talebeliği, hem hocalık ünvanını bulunduracaksın hem de bilfiil siyasete müdahele edecek tayin ve terfileri idare edeceksin. Bu doğru değildir..