YÜZ SENE ÖNCE EKİLEN NUR TOHUMLARI SÜMBÜLLENİYOR MU?
(1908’den 2008’e ve sonrasına)
1908 başında hem Osmanlıdaki problemler, hem doğunun meseleleri için İstanbula gelen Bediüzzaman Hazretleri, kısa süre sonra vukuu bulan Hürriyet hareketini (23 Temmuz 1908) Doğu’un mühim aşiretlerine anlatmak için tekrar Doğu’ya gider. (1909)
II. Meşrutiyet hareketini meşrutiyet-i meşrua olarak telakki eden Bediüzzaman Hazretleri, Hürriyetin ilanına Osmanlının kurtuluşu olarak bakar.
Fakat ardı ardına gelen menfi hadiseler ve Hürriyetin -engellemelerden dolayı- müsbet netice vermemesi, hem hadiselerin gittikçe kötüye gitmesi; daha sonra çıkacak müsbet olayların, o zamanda çıkacak düşüncesinden kaynaklandığını söyler.
Hatta müjdeli haberlerine itiraz eden mühim zatların düşüncesinin kısmen haklı ve kendisinin de haklı olduğunu ifade eder. Dar ve geniş dairdeki hizmetleri anlatır.
1908 den 2008 ve sonrasına bakan ve o zamanda geniş dairede beklenilen hizmetlerin “yüz sene sonra” tabiriyle tahakkuk edeceğini beyan eder. Şöyle ki:
“İşte Nur’un zahiren, kemmiyeten dar cihetine bakmayarak hakikat cihetinde keyfiyeten geniş ve fevkalâde menfaatını hissetmesi suretiyle hem de siyaset nazarıyla bütün memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmiş. O büyük veli, onun dar daireyi geniş tasavvurundan ona itiraz etmiş. Hem o zât haklı, hem Eski Said bir derece haklıdır.
Çünki Risale-i Nur imanı kurtarması cihetiyle o dar dairesi madem hayat-ı bâkiye ve ebediyeyi imanla kurtarıyor. Bir milyon talebesi, bir milyar hükmündedir.
Yani bir milyon değil, belki bin insanın hayat-ı ebediyesini temine çalışmak, bir milyar insanın hayat-ı fâniye-i dünyeviye ve medeniyetine çalışmaktan daha kıymetdar ve manen daha geniş olması; Eski Said’in o rü’ya-yı sadıka gibi olan hiss-i kabl-el vuku’ ile o dar daireyi bütün Osmanlı memleketini ihata edeceğini görmüş.
Belki inşâallah o görüş, yüz sene sonra Nurların ektiği tohumların sünbüllenmesi ile aynen o geniş daire Nur dairesi olacak, onun yanlış tabirini sahih gösterecek.” Em:112
Burada Bedüzzaman Hazretleri arzu ve temennisini dile getirmiştir. Daha önce müjde verdiği haberlerin tahakkukuna bakılırsa inşallah bu ve benzeri müjdeleri de gerçekleşecektir.
Yine dar ve geniş dairelerdeki hizmetlerin anlatıldığı bu mektupta Risale-i Nur’un geniş dairede dahi futuhat yapacağını bildirir. Şüyle ki:
“Âhir fıkrasında Muhbir-i Sâdık’ın haber verdiği mânevî fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemini hemen hemen gelmiş diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlâhiyyeden niyaz ve temenni ediyoruz.
Fakat biz Risalet-ün-Nur şâkirdleri ise; vazifemiz hizmettir, vazife-i İlâhiyyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber.. kemmiyete değil, keyfiyete bakmak; hem çoktanberi sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeğe sevkeden dehşetli esbab altında Risalet-ün-Nurun şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkaların ve dalâletlerin savletlerinin kırılması ve yüzbinler bîçârelerin îmanlarını kurtarması ve herbiri yüze mukabil binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdık’ın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuat isbat etmiş ve ediyor ve inşâallah daha edecek. Hem öyle kökleşmiş ki, inşâallah hiçbir kuvvet, Anadolunun sinesinden onu çıkaramaz.
Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yâni Mehdi ve şâkirdleri, Cenâb-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allaha şükrederiz.” (ST:172)
Hakikatlı bir rüyanın tabirini yapan Bediüzzaman Hazretleri kendisinden sonra çıkacak geniş daire hizmetini bir başka yerde de şöyle ifade eder:
“O cemaat; telsiz âletlerin âhizeleri hükmünde, bütün dünyaya ders işittirmek istemek işareti ve hakikatı ise inşâallah tamamıyla sonra çıkacak. Şimdi efradı birer küçük çekirdek iseler de, ileride tevfik-i İlahî ile birer şecere-i âliye hükmüne geçerler. Ve birer telsiz telgrafın merkezi olurlar.” M:350
Şimdi de bütün bu çalkantılar içinde inşaallah Risale-i Nurun gösterdiği istikamette önümüz aydınlanacaktır. Hazreti Üstadın bir müjdesi de şöyledir:
“Velhasıl bir kapı kapansa, inayet-i İlahiye daha parlak kapıları Risale-i Nur yüzünden açıyor, yol veriyor. Risale-i Nur’un mektub ve melfuz hurufatı adedince Cenab-ı Erhamürrâhimîn’e hamd ü sena ve şükür olsun.
هَذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى
Buna binaen, bu tevakkuf ve muvakkaten fütura merak etmeyiniz. Zâten şimdiye kadar çalışmalar tohumlar nev’inde, istikbalde kâfi sünbüller verebilir. Farz-ı muhal olarak, hiç çalışılmasa da yine kifayet eder. Kat’iyyen takarrur etmiş ki; Risale-i Nur hakikatlarına, gıdaya ihtiyaç gibi bu zamanda ihtiyaç var. Bu ihtiyaç ise onu tevakkufta bırakmaz, işlettirecek inşâallah.” Kastamonu Lahikası sh:198