Bu asrın dinsizlik akımlarına karşı manevi iman hizmeti olan Risale-i Nur, organize bir hareket olmadığından ve devlet eliyle baskılara maruz kaldığından bir çok guruplar teşekkül etmiştir. Risale-i Nur okudukları halde hattı hareketlerini kendi hocalarından veya mollalarından ve kendi kafalarından çizen bu guruplar Nur Talebesi adıyla farklı görüntüler vermiştir. Bunların bir kısmı hoşgürü adıyla dinin esaslarını zedeledikleri gibi, bir kısmı da Bediüzzaman Hazretlerinin bu asırdaki ehli imana şefkatini anlamayarak kendilerince Kur’andan doğrudan ahkam çıkarıp keskin bir görüntü vermişlerdir. Hatta bazı ayet ve hadislerden istihraç yaparak kendilerince sosyal hayatı da dizayn etmeye çalışmışlardır.
Biz bunlara gereken cevapları İttihad İlmi Araştırma Heyeti olarak kendi imkanlarımızca verdik. Şahıs merkezli bu düşüncelere karşı broşür neşrettik.
Mesela: Vaktiye yani 1993 de Risale-i Nur hareketini “Kur’an Anayasası” diye bir çalışmayla takdim etmeye çalışan ve bu çalışmasın herkesce malum bazı Nur Talebelerine gönderen molla bir zata ve etrafında toplananlara karşı Risale-i Nur düsturlarından derleme yaparak “Asrın Müceddidi ve Risale-i Nurda şahıs merciyeti yoktur” adıyla bir kitapçık neşrettik.
Yine vaktiye yani 1995 de ehli dünya gazetelerine ropörtaj veren meşhur hocayı ve çevresini yine “Gazetelerde çıkan F.Hocanın görüşlerine Risale-i Nur ile cevaplar” broşür yayınlayarak ikaz ettik. Nur Talebesi adıyla siyasi faaliyette bulunmayın dedik..
Baştaki reisler imana Kur’ana yakın olmasalar dahi maddi mukabele etmeyin dedik. Hele şimdiki idareciler iman ve Kur’an hizmetine bu kadar yakınken bunlarla mübareze etmek Risale-i Nura tamamen zıttır. Bunlara faydanız dokunsun diyen Risale-i Nuru nazara verdik.
Üstadımızın Afyon Ağır Ceza Mahkemesine verdiği cevapların bir maddesini berayı malumat takdim ediyoruz:
“Beşinci Esas: Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünki hâlisane hizmet-i Kur’aniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor.
Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlasını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek. O hizmetin kudsiyetini bozacak. Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdad ile, birinin hatasıyla onun masum çok tarafdarlarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlub düşecek. Hem dünya için, dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında Kur’anın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatları bir propaganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek. Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş.” (Şualar sh: 362)
Demek Nur Talebelerinin asıl işleri manevi hizmetlerdir. Diğer hizmetleri ehline bırakmak elzemdir.