AHİRZAMANDA BAZI MÜSLÜMANLARIN DURUMUNU ANLATAN BİR DERS
Ekseriyetle yahudilerden bozuk ve bozguncu kısmının sebebiyet verdiği ve rivayette duhan tabir edilen fitne ve bu duhan cemiyetinin vesile olduğu çeşidli neticeleri vardır. Mesela
1-Şer’î hükümlere bağlı kalmak yerine, hissiyata dayanan beşerî meyillerle hareket etmek.
2-Çocuklar da, yine rivayetin ifadesiyle uram olur. Yani hırçın ve gürültücü ve insanları rahatsız edecek şekilde bağırırlar ve haylaz olurlar. Çocukların oynadıkları sokağa bakılınca bu durum açıkça görünür.
3-Büyükler de, Hz. Üstadın tabiri ile sakallı çocular, yani şer’î hükümlere göre değil, çocuklar gibi beşerî meyillerine göre düşünür ve konuşurlar. Bir rivayette mealen şöyle buyruluyor:
“Yaşlıları emr-i bil-ma’rufu yapmaz; sünneti bid’at gibi, bid’atı sünnet gibi görürler…” Ramüz-ül ehadis:502
Onun için Hz. Üstadın, yeğeni Abdurrahman’a insanlarla ihtilat etmemeyi sık sık tenbih ettiğini, Üstada yazdığı şu ifadelerinden anlıyoruz:
“Kimsenin dediğini şer ise duymamazlığa gelir ve kimse ile fena hasletleri kapmamak için ihtilat etmemekteyim.” B:38 demek suretiyle, Üstadı olan amcasından aldığı dersi takib ettiğini haber verir.
Şarkta da, sakallı çocuklar dediği muhatablarına şu dersi veriyor:
“Hürriyetin şe’ni odur ki; ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.
Fakat, ey göçerler! Sizde olan yarı hürriyettir, diğer yarısı da başkasının hürriyetini bozmamaktır. Hem de kût-u lâyemut ve vahşetle âlûde olan hürriyet, sizin dağ komşularınız olan hayvanlarda da bulunuyor.” T:81
Yani hukukî hakları anlamayan, ve pedagoji ilminde egosantrik denen çocuklar gibi “herkes ve herşey benim içindir” demeyiniz. Adab-ı İslamiyeye ve Hukuk-u İslamiyeye bağlı kalınız ve meşru hukuka riayet ediniz dersini veriyor.
Yine duhan denen bozuk cemiyetin vesile olduğu ruh sıkıntısının neticesi olarak çok ve boş konuşmak hastalığı umumiyet haline gelmiş. Umumileştiğinden de farkına varılmıyor. Halbuki fuzuli konuşmaktan zevk alan kalbe, fazilet yerleşemez. Faziletli insanın lüzumsuz konuşmalardan dahi canı sıkılır. Evet rivayette var ki: “…onlar Kur’an okurlar, (yani onun hakiki tefsiri ve irşadı olan R. Nuru okurlar) fakat ondaki fazilet kalblarine inmez.”İpa 650. P.
Evet, Hz. Üstad, kendi şahsından bizlere ders veren ve bu asırda şahsî kemalat kazanılamadığını anlatan dersinde diyor ki:
“… o asırda şahsen istikamette mümtaz bir hususiyet kesbetmek çok uzaktır. Demek, şahsî istikamet değil. Öyle ise, o adamın teşebbüsiyle neşredilen esrar-ı Kur’aniye, o asırda istikametde imtiyaz kesbedecek. O adam şahsen gayr-ı müstakim olduğu halde, müstakimler içine idhali, o imtiyaza remzeder. Mâdem hakikat budur, ben kat’i bir surette îtiraf ediyorum ki, hayatım istikametsiz gitmiş, kalbim sakametten kurtulmamış, o kudsî emrin imtisalinden belki yüz derece uzağım. Fakat وَ اَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ sırriyle o ni’mete bir şükür olarak derim ki: O bin üçyüz iki tarihi ise, -arabî tarih îtibariyle olsa Kur’an okumağa başladığım aynı tarihe tevafuk eder. Ve -rumî tarihi hesabiyle- ilme başladığım tarihe tevafuk eder. Öyle ise, o îma edilen ferd olabiliriz. Halbuki şahsen bütün hayatı sakim ve istikametsiz olan bir ferde istikametle îma edilse ve gayr-ı müstakim iken müstakimler içine idhal edilse, elbette o ferdin mazhar olacağı âsârın istikametine îmadır. Ve o âsârın istikameti, o tarihte başlayıp dalâlet yolları ve zulümat tarikleri içinde sırat-ı müstakîmi gösterecek اِسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَemrini imtisal edecek demektir. Evet, lillâhilhamd Risale-i Nur eczaları Kur’anın bu mu’cizane îma-i gaybîsini bilfiil göstermiş, meydandadır.” ST:163
“Cenab-ı Hak merhametkârane kudretini benim hakkımda böyle göstermiş ki; en edna bir nefer gibi bu şahsiyetimi, en a’lâ bir makam-ı müşiriyet hükmünde olan hizmet-i esrar-ı Kur’aniyede istihdam ediyor. Yüzbinler şükür olsun. Nefis cümleden süflî, vazife cümleden a’lâ.” M:320
“Şahsiyetim itibariyle sizin ziyade hüsn-ü zannınız belki size zarar vermez. Fakat sizin gibi hakikatbîn zâtlar vazifeye, hizmete bakıp, o noktada bakmalısınız.”M:320
“Risale-i Nur’un şakirdleri şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lâzım ve elzemdir. Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i maneviye ve kardeşler birbirinde tefani noktasında Risale-i Nur’un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilât ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikramat-ı İlahiye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemalât ve kerameti aramıyorlar.”E:87
Yani bu asırda şahsî kemalatın peşinde koşmak değil, hizmetle meşgul olmak esas olmalıdır.
Mezkür duhan dairesindeki insanların durumunu anlatan bir rivayet
Bu rivayet herkese bakmakla beraber, daha çok sefahete, medenî yaşayış diyerek günahları aleni olarak işleyen fasık-ı mütecahirlere bakar. Şöyle ki:
«İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki: Onların endişeleri mideleri, (geçim derdi) olacak, şerefleri de meta-ı dünya (dünya malı ve serveti) olacak ve kıbleleri de (yani kendileri için itaat merkezi görüp bağlandıkları) kadınları olacak ve dinleri de dirhem ve dinarları (paraları) olacak. Bunlar mahlukatın en şerlileridir ve Allah katında onların hiç nasibleri yoktur. » (Keşf-ülhafa. hadis: 3270) (R.Ehadis sh: 504)
Onbeş kıyamet alametlerini anlatan rivayette ekseriyet itibariyle karının kocaya kıble olacağı, yani kadının her türlü istek ve temayüllerine bağlı kalacağı haberini te’yid eden şu kayıd dahi dikkat çekicidir:
4- “Kocanın her hususta karısının emrinde bulunduğu.. “ (İpa:2049.P.) şeklinde ifade edilir.
Sözler macmuasında da şu ifade var
اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ السُّفَهَاءُ بِالْهَوَسَاتِ ٭ اِذًا تَرَجَّلَ النِّسَاءُ النَّاشِزَاتُ بِالْوَقَاحَاتِ
Sözler 727 de geçen bu ibarenin meali şöyle verildi:
Yani ”sefih erkekler heveslerle kadınlaşınca, isyankâr kadınlar hayasızlıkla erkekleşir. S:727
İşte kısmen nakledilen bu parçalardan anlaşılıyor ki mevcud duhan hadisesi, fitne-i ahirzamanın en dehşetli hali ve ictimai felaketi olup imkân nisbetinde ondan uzak durulmalıdır.